Arkadaşlar bu kitaptan birazcık alıntılar yapacağım, zamanda yolculuk mevzusuna dikkatleri tekrar çekmek için diğer iki zamanda yolculuk kitabından yapmaya başladığım gibi... :) Altını çizmeye değer bulduğum yerleri sizlerle paylaşıyorum, bu post da inşallah zaman içinde devam edecektir okundukça ve altları çizildikçe... :)
--------------------------------------------------------------------------------------
Geometricilere göre dördüncü boyut, bilinen bütün yönlerle arasında doksan derecelik bir açı bulunan bilinmeyen bir doğrultuydu. Bunu gözünde canlandırabilen var mı? Bu, hangi yöndür? Daha fazla boyut bulunması gerektiği şeklindeki cebirsel olasılığı henüz 17. yüzyılda fark eden İngiliz matematikçi John Wallis, bunların, "Doğada bulunması, bir Kimera ya da Sentor bulmak kadar bile olası olmayan bir canavar olduğunu söyledi.
Not: Kimera: Eski hikayelerde aslan kafalı, keçi gövdeli, uzun kuyruklu, ateş kusan korkunç yaratık.
Sentor: Yunan mitolojisinde başı, göğsü ve kolları insan, geri kalanı at formunda olan yaratık.
Yine bilimsel spekülasyondan ilham alan Edgar Alan Poe, 1945'te şunları yazdı. "Hiçbir düşünce yok olamayacağı gibi, hiçbir eylem de sonsuza dek sonuçsuz kalmaz."
----------------------------------------------------------------------------------------
Zaman gezgini de "her şeyi gören bir gözlemci"dir:
Her şeyi gören bir gözlemci için unutulan bir geçmiş -varoluştan kalkmış görünen bir zaman parçası- veya henüz açığa çıkmamış boş bir gelecek yoktur. Her şeyi gören gözlemci, bütün şimdiyi algıladığı gibi, aynı zamanda, bütün geçmişi ve bütün kaçınılmaz geleceği de algılar. Hatta, şimdi, geçmiş ve gelecek, böyle bir gözlemci için anlamsız olacaktır: O her zaman tam olarak aynı şeyi algılayacaktır. O, adeta, uzay ve zamanı dolduran Değişmez bir Evren, her şeyin her zaman aynı olduğu bir evren görecektir.
"Eğer geçmişin bir anlamı varsa," diye devam eder, "o da belli bir yöne bakmaktır; ' gelecek' ise aksi yöne bakmak demektir."
Değişmez Evren bir hapishanedir. Özgür olduğunu söyleyebilecek tek kişi Zaman Gezgini'dir.
------------------------------------------------------------------------------------------
Evet dostlarım sayfa 21'e kadar geldik ve ilk bölümü bitirdik ve burayı daha önce de okumuştuk ve bir tekrar oldu... Şimdi çayımız kalmadığından bir kuşburnu yapalım kendimize... :)
------------------------------------------------------------------------------------------
Bedenin, hep şimdiki zamanda, geçmişle geleceği ayıran çizgide, hareket eder. Ama zihnin daha özgürdür. Düşünebilir; ve o anda şimdidedir. Hatırlayabilir; ve bir çırpıda geçmiştedir. Hayal edebilir; ve bir çırpıda gelecektedir, bütün olası geleceklerden hangisini isterse. Zihnin zamanda yolculuk edebilir! -Eric Frank Russell (1941)
ZAMAN YOLCULUĞUNUN, DAHA DOĞRUSU zaman yolculuğu kavramının ancak yüz yaşında olduğunu fark etmek ne tuhaf. Sözcük İngilizcede ilk 1914 yılında, Wells'in Zaman Gezgini'nden türetilerek kullanılır. Geleceğe yolculuk edilebilir mi? Gelecekte nasıl bir dünya var? Geçmişe yolculuk edilebilir mi; tarih değiştirilebilir mi? Nasıl olduysa insanlık bu soruları sormadan dört bin yıl geçirmeyi bir şekilde başardı. Bu sorular hiç doğmadı.
Eski zamanlarda insanlar için geçmişe ya da geleceğe gitmek çok çok uzaklarda titreşen zayıf bir ışıktan başka bir şey değildi. Zaman yolculuğu nadiren birilerinin aklına düşerdi. Repertuara dahil değildi. Uzamda yolculuk bile demiryolları döşenene kadar modern standartlara göre az ve yavaştı.
Ama biraz zorladığımızda, tartışmalı da olsa bazı erken zaman yolculuğu örnekleri, adı konmamış zaman yolculukları bulabiliyoruz. Örneğin, Hindu destanı Mahabharata'da Kakudmi adındaki karakter Brahma'yla tanışmak için göğe yükselir ve döndüğünde çağlar geçtiğini, tanıdığı herkesin ölmüş olduğunu görür. Eski zamanlardan bir Japon balıkçı olan Urashimo Taro da benzer bir kaderi paylaşır; geri dönüşü olmayan bir sıçrayışla evden çok uzağa, geleceğe gider. Keza, Rip Van Winkle'ın da uykusunda zaman yolculuğu yaptığı söylenebilir. Ayrıca, rüyada zaman yolculuğu, halüsinojenlerle zaman yolculuğu ve hipnotizmayla zaman yolculuğu da vardı. Bir de 19. yüzyıl edebiyatında şişeye konan mesajla yapılan zaman yolculuğu örneğinden bahsedilebilir: Yazarıysa, tarih satırında "'SKYLARK' BALONU, 1 NİSAN 2848" yazan ve hayali bir denizde yüzen "mantar tıpalı bir kavanozda" bulduğu "tuhaf görünümlü bir el yazması"nı anlatan Poe'den başkası değildir.
Bizler, atalarımızın sahip olmadığı bir zaman duygusuna ulaştık. Uzun zamandır yoldaydı. 1900 yılıyla birlikte, zaman ve tarihler konusunda bir öz-bilinç meşalesi yandı. 20. yüzyıl yeni bir güneş gibi yükseliyordu. "Zamanın karnından hiçbir yüzyıl çıkmadı ki gelişi gece yarısı ayinleri ve seküler festivallerin çok çok sekiz gün öncesinden kapı açacağı büyük beklentiyi, evrensel umudu yaratsın," diye yazdı Philedelphia Press'in başmakale yazarı.
Zaman Makinesi tek yöne bakmaktadır: ileri. Aslında kol geri çekildiğinde geçmişe gidebilmektedir, ama Zaman Gezgini geçmişe gitmekle hiç ilgilenmez. İyi de oldu, diyor Zangwill. Düşünün ne zorluklar çıkardı. Geçmişimizde araya kaynak yapmış bir Zaman Gezgini yoktu. İçinde bir Zaman Gezgininin bulunduğu bir geçmiş farklı bir geçmiş olur, yeni bir geçmiş. Bunlar kelimelere dökülmesi kolay şeyler değildi:
Geçmişe gitseydi, kendisi ve yeni icat ettiği makinesi belirdiğinde, ex hypothesi [teorik olarak] gerçeğe uymayan bir Geçmiş üretmiş olacaktı.
Bir de kendisiyle karşılaşma meselesi var. Bunu ilk fark eden Zangwill'dir ama sonuncu olmayacaktır:
Kendi eski hayatına girmiş olsa, aynı anda, farklı yaşlarda, iki kişi olarak var olacaktı; Sir Boyle Roche'u bile zorlayacak bir marifet. :)
(Zangwill'in okurları Roche'u "Sayın Bay Sözcü, aynı anda iki yerde birden bulunamam, tabii kuş değilsem, " demiş olan İrlandalı bir siyasetçi olarak hatırlayacaktır.
Kitap eleştirmenleri geldi geçti ve kısa süre sonra filozoflar oyuna dahil oldu. Zaman yolculuğunu, laternacıdan gözlerini alamayan orkestra şefininkine benzer bir mahcubiyetle dikkate aldılar. "Çağdaş kurgudan önemsiz bir örnek," dedi Columbia Üniversitesi'nden Profesör Walter Pitkin 1914'te Journal of Philosophy'de yazarken. Bilimde -zamanın ölçülebilir ve t olarak bilinen mutlak bir nicelik olduğu alemde- bir şeyler uyanıyordu ve filozoflar huzursuzdu. Yeni yüzyılın ilk yıllarında, zaman konusuyla ilgilenmeye başladıklarında, içlerinde başı çeken biri vardı: genç Fransız Henri Bergson. ABD'de, aksi halde "psikolojinin babası" olma şanıyla yetinecek olan William James, Bergson'la yeniden canlandı. "Eserlerini okumak beni cesur yaptı," dedi James 1909'da. "Bergson okumasaydım, asla bir araya gelemeyecek iki ucu birleştirme umuduyla bitmez tükenmez sayfalar karalamaya devam edecektim." (Ayrıca, "İtiraf etmeliyim, Bergson öylesine özgün ki, çoğu fikri beni bütünüyle şaşkına çeviriyor," diye de ekledi.)
Bergson, boş, homojen bir ortamı ifade eden uzay zaman kavramının -Newton'un mutlak uzayının- ne kadar yapay olduğunu hatırlamamızı ister. Bu, insan zekasının bir yaratımı, diye kaydeder: "İnsan, niteliksiz bir uzayı algılamasını ya da anlamasını mümkün kılan özel bir yeteneğe sahiptir de denebilir." Hesaplama yaparken bilim insanları bu soyut uzay boşluğunu faydalı bulabilir, ama onu gerçeklikle karıştırma hatasına düşmemeliyiz. Zaman söz konusu olduğunda bu daha da önemli hale gelir. Mekanik saatlerle zamanı ölçerken, zamanın grafikte bir eksen olduğu şemalar çizerken, zamanı uzayın başka bir versiyonu olarak hayal etme tuzağına düşebiliriz. Bergson'a göre, t ile gösterilen zaman, fizikçilerin saatlere, dakikalara ve saniyelere böldüğü zaman, felsefeyi bir hapishaneye çevirmiştir. O, değişmez olanı, mutlak olanı, ebedi olanı reddeder. Akışı, süreci, oluşu kucaklar. Bergson'a göre, zamanın felsefi analizi, insanın onu nasıl deneyimlediğinden ayrılamaz: bilinç hallerinin örtüşmesi, süre -la duree- olarak deneyimlediğimiz kesintisiz geçişler...
Bergson zamanla uzayı katıştırmak yerine birbirinden ayrı tuttu: "Zaman ve uzay, her ikisi de kurgusal hale geldiğinde, iç içe geçmeye başlar." Uzayı değil, zamanı bilincin özü olarak gördü; anların heterojen akışını, yani süreyi ise, özgürlüğün anahtarı. Filozoflar fiziğin peşi sıra yeni bir yola girmek üzereydi ve Bergson geride bırakılacaktı, ama şimdilik fazlasıyla popülerdi. College de France'daki dersleri tıklım tıklımdı, Proust düğününe katıldı ve William James onun bir sihirbaz olduğunu söyledi. "Akışa dal yenien o halde" diye haykırdı James. "Yüzünü duyulardan yana dön, rasyonalizmin küfrettiği o bedenselliğe" Fizikle yolu burada ayrıldı.
Gerçekte var olanlar, olmuş şeyler değil, olmakta olanlardır. Olduklarında, ölürler. [...] Felsefe, gerçekliğin hareketi konusunda bu türden canlı bir anlayışın peşine düşmelidir, bilimin arkasına takılıp onun ölü sonuçlarının parçalarını boş yere tamire çalışmamalıdır.
------------------------------------------------------------------------------------------
Dostlarım sayfa 48'e kadar okuyup, sizlere sayfa 40'a kadar altlarını çizdiğim yerleri paylaşmış bulunmaktayım... Allah'a emanet olun... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder